Wikisanakirja:Artikkelitoiveet/Krimintataari
- abay : nine, ihtiyar kadın
- abiy : ağabey
- agaş : ağaç, odun, tahta
- agıl : ağıl
- akay : erkek
- aketmek : götürmek
- akıs : aksi
- aksüyek : akşamları oynanan bir tür çocuk oyunu
- alaşa : tay
- alcımak : delirmek, aklını kaybetmek
- aldı : önü
- aldında : önünde
- aleket : karmaşa, karışıklık
- allegım : kendini beğenmiş, müşkülpesent
- alşaymak : uzanıp yatmak
- amanlıq : iyilik, sağlık
- amel : ishal
- anav : o, işte
- anavga : şuna/ona
- angış : saman taşıma aracı
- anniy : anne
- apbaşık : bembeyaz
- apıs : hapishane
- aqırı : en sonunda
- aram : haram
- arkan : urgan
- arşımak : kabuğunu soymak
- artgaş : fazlalık
- aruv bolmak : iyileşmek, barışmak
- arış : at arabası oku
- asaba : sevgili
- ast : alt
- aşamak : yemek yemek
- aşaytlık : yiyecek
- aşatmak : yedirmek
- aşbolsun : afiyet olsun
- aşıtmak : mayalanmak
- aşıtmak : hamuru mayalamak
- aşpit : obur, pisboğaz
- aşkana : mutfak
- aşık : aşık kemiği, küçükbaş hayvanların aşık kemiği ile oynanan çocuk oyunu
- aşıkmak : acele etmek
- aşuv : öfke
- aşuvlanmak : öfkelenmek
- ataman : erkek hindi
- avdarmak : devirmek
- avunlamak : yerde sırtüstü yuvarlanmak
- avurmak : hastalanmak
- avuştur : yer değiştir
- avur : ağır
- avız : ağız
- avuz : havuz
- ay carıkta penerlık: çocukların sabahleyin burnunun akması
- ayat : evin girişteki büyük odası, salon
- aydamak : sürmek
- aylanmak : dolanmak, dönmek
- aytmak : söylemek
- ayuv : ayı
- ayse : öyleyse
- azakay : azıcık
- azbar : avlu
- azgana : az, yetersiz
- azır : hazır
- cabışmak : yapışmak
- cabıştırma : iki bisküi arasına lokum koyarak yapılan tatlı
- calangaş : çıplak, yalınayak
- calbarmak : yalvarmak
- calbaş : kır saçlı
- calpak : yassı
- camanlamak : kötülemek
- camav : yama
- canay : yaramaz, kurnaz
- cantaymak : kestirmek
- canmak : yanmak
- cantık : fırında yapılan bir tür hamur yemeği
- capalak : biçerdöverin sapları bıcaklara sıkıştırmayı sağlayan kısmı
- capalaktay : lapa lapa
- capıldak : yalın ayak
- capırmak : kabuğunu sıyırmak
- capma : duvar üstünde kurutularak yapılan bir tür tezek
- capmak : kapamak
- caravsız : yararsız
- cargana : yarasa
- carık : aydınlık
- cartı : eskimiş, yıpranmış
- caşırmak : saklamak
- catmak : yatmak
- cavlık : mendil
- cavmak : yağmak
- cavşı : görücü
- cavun : yağmur
- cayav : yayan
- cayav calanğaş : tedbirsiz
- cayrak : dağınık
- cayratmak : dağıtmak
- cayuv : kilim
- cazılmak : yayılmak
- cazma : ayran
- cel : rüzgar, yel
- celimşek : örümcek ağı, küf
- cer : yer
- cekmek : arabaya at koşmak
- cekırmek : bağırmak
- cemış : yemiş
- cengîl : hafif
- cercumuran : köstebek , tarla sincabı
- cevez : ceviz
- cez : pirinç
- cıbermek : göndermek
- cıbımek : ıslanmak
- cıbıtmek : ıslatmak
- cıgılmak : düşmek
- cîgıt : yiğit
- cıkmak : düşürmek
- cılamak : ağlamak
- cılan : yılan
- cılavık : kolay ağlayan
- cılga : aşağı , kuytu
- cılınmak : ısınmak
- cılışmak : yaklaşmak, yakınlaşmak
- cılıtmak : ısıtmak
- cıllı : sıcak
- cıltıramak : parlamak
- cımırta : yumurta
- cımşamak : yumuşamak
- cınasır : kötü huylu
- cır : türkü
- cırcır : fermuar
- cırılmak : yırtılmak
- cırtmak : yırtmak
- cıyın : şölen
- cıyıştırmak: toplamak, düzeltmek
- cıyimek : kötü kokmak
- cıymak : saklamak, ortadan kaldırmak, toplamak
- cıynamak : eğlenmek
- cıyrenmek : iğrenmek
- coklamak : yoklamak
- colaklı : çizgili
- contmak : yontmak, başkasının parasını kumarda veya kandırarak almak
- coytmak : kaybetmek
- coytulmak : kaybolmak
- cönemek : yönelmek
- cuka : ince
- cukmak : sıvaşmak, karışmak
- cumurtık : yumruk
- curek : yürek, kalp
- cutkermek : öğürmek, aksırmak
- cuv : yıka
- cuvaş : yumuşak huylu
- cuvguş : bulaşık bezi
- cuvmak : yıkamak
- cuvunmak : yıkanmak
- cuvurmak : koşmak
- cürek : kalp
- cürmek : yürümek
- cürsetmek : yürütmek
- cütkermek : öksürmek
- işker : oda, içeri
- iyilmek : eğilmek
- iza : kibrit kutusunda kibriti yakmak için sürtülen yüzey
- kabakbaş : kel
- kabınmak : atıştırmak
- kadamak : saplamak
- kaday : arkadaş
- kadi : yenge
- kadiy : nasıl
- kateysin : ne yapıyorsun?
- kattin : ne yaptın?
- kakra : gölgelik
- kalakay : fırında yapılan bir tür hamur yemeği
- kalamak : duvar örmek, sıvamak
- kalav : kerpiçten yüksek bahçe duvarı
- kaltıramak : titremek
- kambıraymak: eğilmek
- kamır : hamur
- kancık : dişi köpek
- kampet : şekerleme
- kapısta : lahana
- kapkan : fara kapanı
- karaltı : evin etrafı
- karamak : aramak, bakmak, himaye etmek
- karangı : karanlık
- karılgaş : kırlangıç
- karnak : çoban köpeklerini kurttan korumak için boynuna takılan sivri uçları olan tasma
- karşıga : karşı duvar
- kartagası : düğünlerde erkek toplantısının başkanı
- kartan : un sandığı
- kartaymak : ihtiyarlamak
- kartbabay : dede
- kartıy : nine
- kartop : patates
- kasnak : yer sofrası altlığı
- kaşıkbörek : sulu mantı
- kaşkır : yırtıcı vahşi hayvan, kurt
- katesın : ne yapıyorsun
- katık : yoğurt
- katıp kalmak: dona kalmak
- katnamak : ziyaret etmek
- katnaşmak : yakınlaşmak, sıkca bir arada olmak
- kattı : katı, sert
- kavuz : tahıl başağının tane dışındaki kısmı
- kayaka : ne tarafa
- kayda : nereye
- kaydan : nereden
- kayerge : nereye
- kayırmak : bükmek
- kaysı : hangisi
- kayramak : bilemek
- kaytarmak : geri döndürmek
- kaytmak : geri dönmek, geri gelmek, nemlenmek
- kebek : kepek
- keday : şarkıcı
- keler : kevgir
- kelın : gelin
- kelınşek : yeni gelin
- kelışmek : uymak
- kelıştırmek: uydurmak
- kelmek : gelmek
- kencapay : ailedeki en küçük çocuk
- kengel : sakız elde edilen bir tür dikenli bitki
- kenış : geniş
- kerbış : kerpiç
- kertme : yabani armut
- kesek : parça, kerpiç büyüklüğünde toprak parçası
- keskuyruk : kertenkele
- keş : geç(vakit)
- ketek : kümes
- ketmek : gitmek
- kıbla : kıble, güney
- kıdırmak : aramak, misafirliğe gitmek
- kılınmak : şikayet etmek
- kımırska : karınca
- kıral : akasya
- kırcıman : yeni evli erkek
- kırde : fırında yapılan bir tür hamur yemeği
- kırgı : spatula
- kırmek : girmek
- kırslamak : çalmak, hırsızlık yapmak
- kırsetmek : sokmak
- kırt : kilit
- kırtlemek : kilitlemek
- kıskaayak : kadın
- kışımak : kaşımak
- kışımak : kaşımak
- kışınmak : kaşınmak
- kışınmak : kaşınmak
- kışkene : küçük
- kıyev : damat
- kıygaşa : bir tür yemek
- kıyık : çekingen, tülbentten yapılan başörtüsü
- kıyın : zor
- kıyır : ekmeğin kabuk kısmı
- kıyış : eğri
- kıyışmak : yamulmak, küsmek
- kobete : fırında yapılan arasında pirinç ve et bulunan bir tür hamur yemeği
- kodalak : 2 tekerlekli büyükçe el arabası, kağnı
- kogerşın : güvercin
- kokokmiyav : baykuş
- kolaş : çeşitli şekillerde yapılan üzeri yumurtalı çörek
- kolşak : eldiven
- kölderen : enine, boyuna
- konak : düğünlerde erkeklerin bir araya gelerek eğlendikleri toplantı
- konakbay : toplantılarda hizmet eden ev sahibi veya yakınları
- kontak : akılsız, saçmalayan
- konuz : hamam böceği
- kopaymak : kendini beğenmek
- kopka : kova
- koray : çalı, ot
- koraz : horoz
- korel : hindi
- koşap : hoşaf
- koşkar : koç
- koşmek : göçmek, yıkılmak
- koteklemek : dövmek
- kotermek : kaldırmak
- kotur : yara kabuğu
- koyan : tavşan
- kozu : kuzu
- köbelek : kelebek
- köbüymek : çoğalmak
- köbüysü : çoğunlukla, genellikle
- kökrek : göğüs
- kölek : fanila
- krep : kadınların saçlarını toplamak için kullandıkları tülbentten yapılma baş örtüsü
- kucur : tuhaf
- kudanay : dünür anne
- kudababay : dünür baba
- kudagıy : dünür
- kulınlamak : yavrulamak (atlar için)
- kuman : ibrik
- kultobe : çöplük
- kuman : ibrik
- kundük : göbek deliği
- kuniy : huni
- kunlemek : kıskanmak
- kunşü : kıskanç
- kuntabak : ay çekirdeği başağı
- kursak : mide, karın
- kursü : sehpa, kürsü
- kursümek : beğenmemek
- kuşenmek : yüklenmek, zorlamak
- kuturmak : sinirlenmek, aşırı hareketli olmak
- kuvanmak : sevinmek
- kuvmak : kovalamak, uzaklaştırmak
- kuymak : dökmek
- kûnbatar : batı
- kûntuvar : doğu
- kürpe : bulgur
- küye : is, kurum
- kuyük : yanık
- küyümek : altını yakmak
- küzğü : ayna
- sabiy : günahsız çocuk, kimsesiz çocuk
- sagınmak : özlemek
- sagır : sağır
- sak bol : dikatli ol, uyanık ol
- sakav : konuşma özürlü
- saldırmak : kondurmak, bina yapmak
- salkın : serin
- sandıraklamak: sayıklamak
- sarburma : bir çeşit börek
- sarımay : tereyağı
- sasık : pis koku
- sasımak : pis kokmak
- satuv : çeyiz
- savut : tas
- saylamak : seçmek
- sebelemek : çiselemek
- sedır : uzun koltuk, divan
- sekırge : çekirge
- sekırmek : zıplamak
- senek : dirgen
- sernık : kibrit
- sıbırtgı : süpürge
- sıdırmak : derisini yüzmek
- sımarlamak : ısmarlamak, sipariş etmek
- sındırmak : kırmak(uzun bir şeyi kırmak)
- sıpırmak : süpürmek
- sıpra : sofra
- sîptî : ilk olarak
- sırga : küpe
- sıtmak : kırmak, parçalamak
- sıyır : inek
- sıylamak : ağırlamak
- sıypamak : okşamak, sıvazlamak, elle düzeltmek
- sızgırmak : ıslık çalmak
- siyrek : seyrek
- siyrek sındırak: seyrekçe
- siydik : sidik
- siymek : işemek
- siyretmek : izlemek, seyretmek
- sogum : kesilecek/kesilen hayvan
- sogünmek : küfür etmek
- sokur : kör
- solakay : solak
- solbey : düğünlerde erkek toplantısı başkan yardımcısı
- soramak : sormak
- sormak : emmek
- sorpa : yemeğin sulu kısmı, et suyu
- soymak : kesmek
- sozmak : elastik bir nesneyi uzatmak
- sozulmak : elastik bir nesnenin uzaması
- suliva : kuru erik ve bununla yapılan tatlı
- sungürmek : sümkürmek
- suvaltmak : boşaltmak
- suvagaş : omuza koyularak su taşımaya yarayan ağaç
- suvbaka : kurbağa
- suvurmak : emmek
- süme : güve
- süygulü : sevgili
- süymek : sevmek
- süyremek : sürmek, sürüklemek
- süyrevış : yerdeki tahıl toz türü maddeleri yığmak için kullanılan tahtadan yapılma alet
- süyek : kemik
- şagmak : yılan ısırması, arı sokması
- şakmak : çakmak,çkmak taşı, koyunun yününe yapışmış pislik
- şakmaklı : kirli, pasaklı
- şalaş : çadır
- şalaşnı cıkmak: evliliği bozmak, dostluğu bozmak
- şalgı : müzik aleti
- şalgıcı : müzisyen
- şalmak : müzik çalmak
- şaltaymak : kaykılmak
- şamır : çamur
- şana : kızak, el arabası
- şandır : etin sinirli ve zarlı kısmı
- şakırmak : çağırmak
- şappaz : düğünlerde türkü arasında söylenen mani, atışma
- şaş : saç
- şaşak : saçak
- şaşratmak : sıçratmak
- şatal : çatal
- şay : çay
- şay dep : böyle diyerek
- şaymak : sulandırmak
- şaykamak : su ile çalkalamak, su ile yıkamak
- şaykalamak : çalkalamak
- şaynamak : ağızda çiğnemek
- şaynık : çaydanlık
- şeber : becerikli
- şek : kapı sürgüsü, kilit
- şeke : şakak
- şekesinden şıkmak: rahatsız etmek, baymak
- şeklemek : kilitlemek
- şeltek : elek
- şeltemek : elemek
- şertmek : parmakla vurmak, ittirmek
- şeren : saman yığını
- şeşmek : çözmek
- şıbaşmak : bulaşmak , sıvaşmak
- şımaşmak : ağaca tırmanmak
- şıbın : sinek
- şıbırmak : damlamak , sızmak
- şıdav : sabır
- şıdavsız : sabırsız
- şıgarak : baca
- şîk : aşık oyununda aşık kemiğinin sırtüstü hali
- şılapşı : büyük leğen
- şılka : cılk, olmamış, pişmemiş
- şılkım : tutam
- şımışka : ay çekirdeği
- şımtımak : cimdiklemek
- şın : düğünlerde türkü arasında söylenen mani, atışma
- şıpalak : çıplak
- şıpırtkı : kamçı
- şıplamak : sonuna kadar doldurmak
- şırak : lamba, ışık
- şırayın sıtmak : yüzünü buruşturmak
- şırbörek : yağda kızartılan bir tür hamur yemeği, çiybörek
- şırış : yapışkan mayi
- şırkıy : sivrisinek
- şışek : kısır koyun
- şışmak : büyük abdestini yapmak
- şikar : önemli, kıymetli
- şipşe : civciv
- şokmar : yumruk, balyoz
- şoküş : çekiç
- şolpu : kevgir
- şongar : Kırımdan belli bir bölgeden olan kimse
- şontuk : kısa, kısa paçalı
- şorba : çorba
- şot : keser
- şökaman : kazma
- şöl : çöl, kır, arazi
- şömüş : kepçe
- şoyün kazan : büyük döküm kazan
- şulay : şöyle
- şuval : çuval
- şuvultı : şamata, şırıltı
- şüy : askı
- tabmaq : doğurmak
- tabışmaq : buluşmak
- talamaq : köpek saldırması, köpek havlaması
- talaşmak : kapışmak, talan etmek
- talda : gölge
- tabakbörek : susuz yenen mantı
- tabamadın dürsüldek : kışın evlerde oynanan bir tür çocuk oyunu
- takan tukan: yarım yamalak
- takır : boş, içi boş yer, kel
- takmak : lakap
- talşı : aşık oyununda aşık kemiğinin yan hali
- talqan : öğütülmüş leblebi, mısır
- talyar : sehpa
- tamır : damar, kök, köken
- tamızmak : damlatmak
- tamşanmak : imrenmek
- tañnay : damak
- tapmak : bulmak
- taptamak : ezmek, bir şeyin üstüne basmak
- taran baba kelyatır :çocukları korkutmak için söylenir
- tartıq : çekik
- tartma : odanın karşılıklı iki duvarı arasında ve boydan boya uzanan, raf olarakta kullanılabilen kalas kiriş
- tartınmak : çekinmek
- tartıngaş : çekingen
- taşlamak : bir şeyi bırakmak, yere bırakmak
- taşlanmak : giysiyi çıkarmak
- tata : abla
- tavkel : salak, gerzek
- tayare : uçak
- tayak : sopa
- taymak : kaymak
- tazbaş : kel
- tegenek : diken
- tebıv : tekme
- tegız : düzgün
- telbev : üzengi
- teltıgırşık: telden yapılan oyuncak araba
- temeş : sahur
- tentek : akılsız,deli
- tepki : kapı sürgüsü
- tepmek : ayağıyla vurmak, tekme atmak
- tepreş : baharda bir arada yapılan piknik
- teran : biraz
- teranşık : birazcık
- termeteşık : delik deşik
- testımal : havlu
- teşık : delik
- teşkermek : araştırmak, aktarmak
- teşmek : delmek
- tıgırmak : yuvarlanmak
- tıgırşık : tekerlek, araba
- tıgırtmak : yuvarlamak
- tıgışmak : doluşmak
- tıkmak : sokmak
- tılmek : dilimlemek
- tımav : nezle
- tınış : soluk , nefes
- tınıştabır : durmadan, sık
- tınşımak : nefes nefese kalmak
- tırışmak : inat etmek
- tırkemek : arkasına eklemek, arkasına takmak
- tırmaşmak : tırmanmak
- tırmen : değirmen
- tırsek : dirsek
- tırnavış : tırmık
- tiymek : dokunmak
- tobe : tepe, dam
- tobelemek : dövmek
- tokmak : samanı ezmek için kullanılan betondan tekerlek, balyoz
- tokmek : dökmek
- tomalamak : yuvarlanmak, düşmek
- toktamak : durmak
- tokur : kel
- tokuş : çamaşır yıkamak için kullanılan yassı tahta
- tokuz : düğünlerde damat evi tarafından, kız evi karşılayıcılarına takılan hediye
- toñ : kürk, palto
- tonqaymaq : çömelmek,
- tonmak : üşümek
- toramak : doğramak
- toraman : besili, sıhhatli
- torgay : serçe
- tosun : ergenleşmemiş erkek inek
- toşek : döşek, yatak
- totay : hanım
- toymak : doymak
- tozaq : öğütülmüş saman
- tozmaq : eskimek
- töbe : bir şeyin üstü, dam, tepe
- tör : odanın kapısının karşısında kalan kısmı, başköşe
- tunevın : dün
- turmak : kalkmak
- tuvar : inek
- tuvarşı : sığırtmaç
- tuvayatkan : doğmak üzere
- tuvgan : akraba
- tuvmak : doğmak
- tuvurmak : doğurmak
- tük : tüy
- türlenmek : değişmek
- türs : çocuklara taytay durdurmak için söylenir (türs ayuw türs)
- türsildek : kıpır kıpır çocuk,türs türs yapan çocuk
- tüverek : yuvarlak, yağda kızartılan harcı olmayan bir tür yemek
- tüyme : düğme
- tüymek : ezerek toz haline getirmek
- tüyremek : iliştirmek
- tüyrevüş : broş
- tüyüşmek : ipliğin birbirime karışması
- tüyürşük : düğüm
- ulkum : yağda kızartılan bir tür hamur yemeği
- uru : tahıl saklanan çukur
- uruş : savaş
- uruşmak : savaşmak
- urba : giysi
- urşuk : kirmen, yün eirmek için kullanılan tahta alet
- uşamak : benzemek
- uşmak : uçmak
- uytkuş : maya
- uzuvşuv etmek : bir topluluğun karmaşa içinde yaptığı gürültü veya hareketler